BABALAR GÜNÜ TÜM BABALARA KUTLU OLSUN !
ABDULLAH DOĞAN DÜNYAYI BİZE BIRAKTI…
Tam olarak hatırlamıyorum. Birkaç yıl önceydi. Dört te olabilir, beşte… Şair Nihat Kemal Ateş tanıştırdı beni Abdullah Doğan ile. Saçları ve bıyıkları ağarmış, güleç, sevecen, az ve öz konuşan, iyi dinleyen, öğretmen edalı bir insandı. Yapmacık tavırlardan nefret ettiği hemen hissediliyordu. Perilerimiz barıştı. Kaynaştık, anlaştık. "Sevgi adresini bulmuştu" bir anlamda.
Yedik, içtik, konuştuk : Yengenin çorbası nefisti. Anadolu insanının zerafeti de cabası. Tam sevilesi insanlar. Az görüştük, öz görüştük. Bize hayatını anlattı, hayatı daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Kitaplarını armağan etti.
Abdullah abi 14 Haziran 2005 günü aramızdan ayrıldı. Ben 80 sene yaşadım, bu bana yeter, dünya sizin olsun dedi ve çekti gitti!.. Ardında dostlar, hoş anılar ve kitaplar bırakarak. Ha birde sanatçı evlatlar bıraktı :
Karikatürcü İsmail ile hattat Çetin.
Abdullah abi 1925'de Yugoslavya'da doğmuş. Birçok Balkanlı gibi Türkiye'ye göçmüş. Doğup büyüdüğü, ekmeğini yediği, "sosyalist inşaya" katıldığı halde neden göç ediyordu. Türkiye bu göçmenleri nasıl ve hangi amaçlarla "istihdam" ediyordu. Doğru ve bilimsel değerlendirme yapılmasına olanak veren ilginç ipuçlarıyla dolu Varlığımı Sosyalizme Borçluyum başlıklı ilk kitabı Sorun Yayınları'nda çıkar. Kitabının 98.sayfasında şöyle diyor rahmetli : "1952 yılında o zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes, Yugoslavya'yı ziyaret ederek, Mareşal Tito'nun konuğu oldular. Aralarında "Balkan Halklarının Korunması" gibi anlaşmaların dışında, Makendonya'da yaşayan Türk azınlıklarının parçalanmış ailelerinin birleştirilmesiyle ilgili göç anlaşmasını da içeren "Serbest Göçmen" anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma, her iki devletin de yararınaydı. Çünkü anlaşmanın şartları vardı. Şöyle ki : Yugoslavya'dan göç edecek aileye, daha önce göç etmiş olan Türkiye'deki parçası, yanına alarak 3 yıl bakacağını taahhüt ediyordu. Böyle olunca da, yeni gelmiş olan "serbest göçmen" ailesi Türk Devletinden hiçbir yardım isteme hakkına sahip olmayacaktı. Türk Devleti de, bunların sürünmesinden sorumlu tutulmayacaktı. Sorumlu tutulmadığı gibi DP iktidarı kazançlı çıkıyordu. Güya göçmenleri komünizm baskısından kurtardığı için, seçimlerde onların oylarını alacaktı. Ne taş attı, ne kolu yoruldu. Böylece DP 2. seçimleri de kazanacaktı." 22 Haziran 1959 sabahı Zeytinburnu'na vardı. Eziyet ve işkencelerle dolu Türkiye macerası başladı…
1976 Ekim ayında Belçika'ya gelir. "Bitmeyen Göçmenlik" (Bir Siyasinin Mültecilik Yılları) başlıklı 2.kitabında Belçika'da yaşadıklarını anlatır. Göç eden, göçe zorlanan, köklerinden koparılan insanların dramını belgeleyen bu anılar, insanlığın Ulusal-Sosyal-Evrensel kurtuluş mücadelesine ışık tutar. Bunun yanı sıra kapitalist anarşiyi, emperyalizmi açığa vurmanın işaret fişeklerini atar havaya. Öte yandan Avrupa'ya sığınmış kimi "sol"ların ideolojik ve örgütsel sefaletinin bazı görüntülerine de değinir.
Şair Nihat K.Ateş'in merhum için kaleme aldığı bir şiirinde ona "Yaşama sevdalı yaramaz çocuk" diye seslenir. Sık sık dillendirdiği, büyük ozan Nazım Hikmet'ten "…Düşmana inat, bir gün daha fazla yaşamak" sözcükleri yaşam felsefesini çok iyi özetlerdi. Yugoslavya-Türkiye-Belçika : üç ayrı ülkede kendisi olarak ve adam kalarak yaşamanın mücadelesini verdi. Zengin ölmedi, ama insanlık onurunu evlatlarına ve kendisini sevenlere miras bıraktı. Umarım gittiği yerde dünyamızdan daha fazla barış ve daha az sömurü vardır…
Yakup YURT – 16 Haziran 2005
Aucun commentaire:
Enregistrer un commentaire