jeudi 14 mai 2009


Onbir yasimda elimde Cumhuriyet gazetesi

ANNEME BASIN DA ÇALIŞTIĞIMI SÖYLEMEYĺN !..

Çok iyi hatırlarım..Evde her sabah en erkenden kalkar evin kahvaltı ihtiyaçlarını almaya bakkala, beni gönderirdi annem !..Bu ihtiyaçlardan ayrı beyin ihtiyacı olan okumak için de, her sabah eve Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman ve Günaydın gazetesi alırdım.

Babam ise yataǧa uzanır ve ‘’ Haydi, іsmail oğlum !..Gel bakalım
şu gazete başlɪklarɪnɪ oku bana ‘’ derdi. Ve ben her sabah, babama gazete bașlıklarını okumadan kahvaltıya oturamazdım..

ĺlk seferleri istemiye, istemiye, eğrile, büǧrüle, nerdeyse zorla, okuduğum gazete bașlıklarına zamanla alıșmaya ve hatta gittikçe severek bile okumaya başlamıştım.
Benim bu halimden babam da zevk almış olacak ki ; ‘’ Oh be ! oğlum..
ne kadar da güzel okuyorsun valla, diyerek beni de pohpohlardı..
Ben bu işi o kadar da ciddiye almaya başlamıştım ki, artık, televizyon sunuculuguna soyunmayı bile hayal ediyordum.

Babamız, bazen tüm abi ve kardeşlerimi toplar, aramızda en hızlı ve anlaşılır bir şekilde kim daha iyi okuyanımızı seçmek için bir yarışma bile düzenlerdi..
Bizi yarıştırır ve malûm bendeniz, yarışmayı açık farkla kazanırdım. ! ĺnanmazsanız gidin sorun

Bu konuyu benim bayaǧı ciddiye aldığımı gören babam, tanıdığı bir yayınevi sahibi, yazar arkadaşının yanında, beni basın’ın kalbinin attığı yer olan Babîali’de kitapçı dükkanına çırak olarak işe aldırır.Dükkanın tam karşısındaki Hürriyet binası hemen ilgimi çekmişti bile..

Benim çalıştığım‘’ÖNCÜ KĺTABEVĺ‘’ de, zamanın en tanınmış yayınevlerinden biriydi…..Sırtımda ve ellerimde kitaplarla, bir o yayınevi, bir bu yayınevine koşturur dururdum Babîali’de..
Kitap sevgisini, mürekkep kokusunu, buralarda çektim ben içime..
Ve bir gün sabaha karşı, ateşe verdiler, yaktılar o güzelim kitapları, tüm dükkanla beraber..

Gittikçe hava kurşun gibi ağırlaşıyordu, Babîali’nin üzerinde..

Daha sonra da öğrendim ki, benim patronum olan ‘’ ÖNCÜ KĺTABEVĺ‘’ nin sahibi Zeki ÖZTÜRK, yazdığı ‘’Komünizm ve Kadın’’ adlı kitabı yüzünden yüzlerce yıla hapsolmuştu..
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, çalıştığım kitabevini bile yakmışlardı.

O zamanlar..
Kitaplar yakılıyor,devrimciler, aydınlar,yazarlar, çizerler, kim varsa teker, teker toplanıp, hapislere atılıp, ișkenceden geçiriliyor ve idam ediliyordu !..
Okumanın,yazmanın ve çizmenin Türkiye’de ne kadar da, birer tehlikeli madde olduklarını gördüm.
Babîali deki çıraklık deneyimimden sonra, mahallem olan Bayrampașa’nın çamurluǧuna geri dönmüstüm.

Basından’’ böylelikle, bu tehlikeli maddeden kurtulmuș oldum..’’ der demez, kendimi, sokaklarda
‘’ Haydiiii !..Tercüman, Saklambaç, Gün, Kelebek,
yarın kiiiiiiii !!…. diye, baǧıra, baǧıra gazete satarken bulmuștum!..

Rahmetli annem, beni böyle evimizin camından koștururken görünce ;
‘’ Ben oğlumu böyle eziyetli iște, çalıștırtmam !..’’ diyerek, ișime son verdirmiști.

Artık, basın gibi, böylesi tehlikeli ișlerle uğraşmayacaktım, fakat mürekkeb müptelası olmuşum bir kere..Neyse ki evimize giren gazetelerden alıyordum artık bu eksikliği.

Taa ki Belçika’ya gelene kadar..


..
Artık genç bir delikanlı olmuștum !..
Militanlık dönemi bașlamıștı benim için. Dünya’yı kurtarmaya aday olmuștum !..Zamanla baktım ki, etrafımda ki yoldașlar, kendilerini kurtamaya çalıșıyorlar, ben de, dünya’yı başka taraftan kuşatmaya soyundum..FGTB sendikasının Türkçe olarak çıkardığı “ POSTA “ gazetesinin daǧıtımını yaparken, bu sefer de, 80’li yıllarda, Almanya’dan yayınlanan, Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin’in sürgünde iken, çıkardığı” TÜRKіYE POSTASI” gazetesine, gönüllü muhabir olarak Belçika’dan haber ve röportaj iletiyordum..Ayrıca buradan Türkiye’de o zamanlar yayınlanan “Aydınlık”gazetesinde, usta çizer Semih Balcıoğlu, aracılığıyla, çizgilerim yayınlanıyordu. Hem militanlık, hem çizerlik hem de basın işlerine kaptırmıştım tekrar kendimi..
Alışmıs kudurmuştan betermiş’’ derler ya !..Kolunu bi kaptırdın mı ..
Artık hızlı devrimcilik dönemi bitmeye başlıyor du benim için..
Kendimi en iyi ifade edebileceğim alana yani tamamen sanata yönelerek, karikatür çizerek duygularımı ifade edip, mücedeleme bu araçla devam edeceğime karar vererek, bu deneyimlerimden sonra ‘’ Ben artık tek başına basıncılık oynamaya mizah dergim “ KARDAS”la.başladım.
Sonra uzun yıllar Hürriyet ĺlan servisi’nde grafiker olarak çalıştıktan sonra, yıllardır da, Belçika yerel basında, uluslarası dergi ve sitelerde çizgilerim yayınlanmakta.. Bana “іsmail, sen keriz misin oğlum ?, niye beleșe çizgilerini veriyorsun ’’ diyen çok oldu..
Herșeyin parayla ölçülemiyeceǧini, ve bazı deǧerlerin parayla da satın alınamıyacağını bilmeliyiz. Fakat her verilen emeğin de bir karșılığı oldugunu da. Bir sanatçı olarak topluma olan duyarlılıgım ve sorumluluğumdur beni üretken yapan.
Manevi karșılıgını ben fazlasıyla alıyorum.

Ben daha on yașımdan beri mürekkebi damardan vurmușum bi kere, ama kendime hiçbir zaman ben gazeteciyim de demedim..ama bir karikatürcünün aynı zaman da da bir editoryalist olduğunun bilincindeyim.. Zamanın usta gazetecisi, ünlü yazar ve çizer Altan Erbulak, Milliyet gazetesinde sorumlu iken, gazetenin tüm çizerlerini seçim alanlarına yollar, halkın nabzını almak için, karikatürcülerine güvenirdi..O değerli ustanın bu insiyatifi diğer karikatürcülerin de basında daha çok yer almasını sağladı.
Her üreten insan gibi bende yaptığım işlerde artılarım ve eksilerimle, bu kadarını başarabildim.Fakat her yaptığım işin arkasında oldum.

Bizim “Binfikir gazetesi”ndeki arkadaşlarımın da beni, o kadar tersoluklarıma rağmen atacakları yok!..
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nden ( ATGB ) basın kartı bile verdiler üstelik..
Neler yaptɪysam da bir türlü kurtulamadım bu basından..

Madem ki böyle,

Ve ben artik , yerel basında kendi kendimin işine son veriyorum !..


Anneme söyleyin!..

Ben artık yılların mürekkep bağımlısı olarak, şu andan itibaren , bu basından kurtulmak için dezentoksikasyon tedavisine başladım !..
………..

14/05/2009
Ismail DOĞAN

DERVICHE


DÜNYA DILLERI !..

LANGUES MONDIALES !...